Lafı dolandırmadan acı gerçeği tek seferde söyleyeceğim. Kaliteli bloglar birer birer kapanıyor ve durgunlaşıyor. Geriye kalanlar ise dikkat çekebilmek için işi PuCCa klonu olmaya götürüyorlar. Çünkü insanları twitter ve Facebook’tan çıkıp sitelerine gelmeye ikna etmek zorundalar. Bir dostum bir yazı yazdı. Türkiye’nin en büyük forum sitelerinden birisine, bir kullanıcı bu yazıyı kendisi yazmış gibi kaynak vs. vermeden ekledi. Arkadaşım itiraz etti. Forum yönetimi ise ilgilenecekmiş gibi cevap verdiler. Ancak  yaptıkları dostumun şikayetini silmek ve kopya yazıyı yayınlamaya devam etmek oldu.

Lafı dolandırmadan acı gerçeği tek seferde söyleyeceğim. Kaliteli bloglar birer birer kapanıyor ve durgunlaşıyor. Geriye kalanlar ise dikkat çekebilmek için işi PuCCa klonu olmaya götürüyorlar. Çünkü insanları twitter ve Facebook'tan çıkıp sitelerine gelmeye ikna etmek zorundalar. Blog Yazarlarına Hem Avukat, Hem Delikanlı Okur, Hem de Reklam Ajansı Gerek!

Görsel: Los Angeles Personal Injury Attorneys | Creative Commons lisansı ile kullanılmıştır.

Bu bir ilk mi? Hayır değil. Her yazımın altında, “Bu yazıdan alıntı almadan izin alın, lütfen bana sorun. Creative Commons nedir öğrenelim” dememe rağmen en son baktığımda 5000’den fazla sitede, blogda, forumda sitemden izinsiz alınmış içerik olduğunu tespit ettim. En ünlülerini uyararak işe giriştim.

İki hafta önce, yeni açılmış bir sitenin fotoğrafçılık kategorisindeki yazılarını yine Güneşin Tam İçinde’den itinayla ve tümüyle(!) ayrıca kaynak da belirtmeden aldığını gördüm. (Site sahibi sert ve yasal uyarılarım sonrasında yazıları kaldırdı.) Acınacak bir şey. Bir site açmak, kitap yazmaya benzer. Şu an kitapçılarda, kütüphanelerde var olan bir klasiği diyelim “Sefiller” romanını içimizden birisi alıp kendi ismiyle yayınlatsa ne deriz, nasıl güleriz?

Durum aynı. Ama toplumumuzun bir bölümü  halen bilimsel alıntıyı, edebi alıntıyı anlamıyor.  Bir yazıyı beğendiyse, gidip isteği yere yapıştırabileceğini hatta gelenlere teşekkür edip, “Her zaman yazarım kardeşler, Facebook sayfama abone olun” demeyi normal sayıyor. Ama değil.

Son 5 yıldır blog dalgası Türkiye’de güçlü esiyor. Daha nitelikli yazılar işin uzmanları tarafından yazılıyor. Elbette kitap olarak basabilirler yazdıklarını.  Ama bunun peşine düşmüyorlar. Elbette gelir elde edebilirler ama öncelikli olarak bunun derdinde değiller.  Bu sitenin yayınında olduğu gibi yazarın zaten bir mesleği ve geliri var. Yayınevi yayınevi gezmek, okuru bulmak kolay değil. Basın sizi pohpohlamadıkça öne çıkmak kolay değil. İstediğiniz kadar iyi yazın. Sonuçta blog yazarları sadece yazıyorlar ve paylaşıyorlar.

Tek istedikleri o yazıyı yazdıklarının bilinmesi. Hava atmak için mi? Hayır değil. O yazıyı okuyanlarla temasa geçebiliyorlar. Sorularını cevaplayabiliyorlar. Gerekirse gerçek dünyada biraraya gelebiliyorlar.

Bilgi yayılırken, formu bozulduğunda olan, kahve fincanında kola içmeye çalışmaya benziyor. Tamam içerik aynı, bilgi aynı ama tad aynı değil. Sizin sitenizdeki kullanılan renkler, fotoğrafların dizilimi, yazı büyüklüğü ve yorum sahaları bile düşünülmüş ve özenle tasarlanmış iken yapıştırıldığı forum sitesinde şekilsiz çirkin bir hale geliyor. Tam bir karmaşa.

Sonra birisi bir soru soruyor, forum sitesinde bilen bilmeyen cevap yazıyor. Sayfalarca oku da oku. Oysa o yazının yazarı,  o konunun uzmanı ve soruya düzgün, işe yarar bir cevap verebilir.

Peki ne yapılmalı? Bir yazıyı beğenen sadece bir paragrafı alıp kopyalamalı. Demeli ki “Ben şu konuda çok güzel bir yazı buldum. Devamını şu siteden okuyun.” İşte sorun çözüldü. Hem paylaşmak isteyen paylaştı, hem yazarın hakları korundu.

Yine bir örnek vereyim. Google belli günlerde logo yapar. Siz o logo hakkında yazmışsanız -diyelim Dünya Günü olsun bu- o gün logoya tıklayanlar Google’da ilk çıkan sitelere girip konuyu okurlar. Böylece o gün size piyango vurur ve binlerce okurla buluşursunuz. Başıma gelen bir olayda bir gazete hiç utanmadan Dünya Günü yazımı kopyaladı, hem de o gün. Google PR değeri yüksek olduğu için ilk sırada çıktı. Yazılı başvuru ile öğlen saatlerinde zor bela yazımın yerine, yeni yazı yazdırtmayı başardım. Elbette binlerce potansiyel okuru kaybettim.

Gelelim işin özüne, aslınde blog yazarları ne yapmalı? Bir avukatımız olmalı.  Blog yazarı arkadaşım. Burada sana sesleniyorum.

Ona olayı anında bildirmeliyiz. O da ekran görüntülerini Noter huzunda çıktı almalı.  İki sitedeki içeriğin aynılığı belgelemeli ki çalan site dava açılınca değiştiremesin. Sonra davayı açıp çatır çatır tazminatımızı almalı. Hiç üşenmeden binlerce siteye bunu yapmalı. Yapmalı ve bu duyulmalı. Kopya içerikle binlerce okuyucuyu aldatanlar kendilerine çeki düzen vermeli. Bundan beş yıl önce “Davadan önce uyarmalı” diyordum ama geçen yıllar içinde bazı site sahiplerinden gelen pişkin cevaplar artık kanunun uygulanması gerektiğini gösteriyor. Cezalar kesilmeli.

Peki biz orijinal yazının sahibi olduğumuzu nasıl ispatlayacağız? Şöyle: Tasdix veya Sahiplen sitelerinden birisine üye olup yazılarımıza zaman damgası vuracağız. Çalındığında ise zaman damgalı yazıyı delil olarak sunacağız. Gerek noter huzunda ekran çıktısı ile aynılığı tespit ve bu işe yarar. Ücretsiz alternatifler de var. (Örneğin http://myfreecopyright.com ) Ülkemiz hukukunda bu ücretsiz alternatiflerin geçerliliklerinden tam emin değilim. Mahkemede atanacak olan bilirkişinin bilgi düzeyi burada çok önemli. Her bir yazıya zaman damgası vurmak yerine tüm veritabanı Word dokumanı veya Acrobat PDF gibi bir metne çevrilip, tek bilgisayar dosyası olarak da damgalanabiliyor. Bir diğer yazımda bunun nasıl yapıldığını anlatacağım. (Yazıya Sonradan Ek: Bahsettiğim yazıyı yazdım Şuradan tıklayarak okuyabilirsiniz. http://www.gunesintamicinde.com/websitenizi-kitap-formuna-nasil-cevirirsiniz-blogkitap )

Evet bu avukat bizim ortak temsilcimiz olmalı. Unutulmamalı ki, müzik eserleri üretenler senelerce lisans sorunları ile boğuşurken ve korsan kaset ve yayından yakınırken, kurdukları meslek temsilcilikleri ile hazırladıkları içeriği toptan satmayı ve kaçak kullanan siteleri kapatmayı başardılar.

Site kapatmalarından hiçbirimiz hoşlanmıyoruz. İşin doğrusu, siteleri uyarıp para cezasını alıp o yayını kaldırtmak, kaldırmıyorlarsa dava etmek.

Bazı durumlarda ise  dava açılırken elde edilen reklam gelirinden de pay istenmeli. Mesela izinsiz kullanılan fotoğraf bir dergiye basılmışsa, bir içeceğin ambalajında kullanılmışsa iş işten geçmiştir. Çalan firma çoktan bundan kar elde etmiştir. Artık satılmış bir dergide temyiz çok anlam ifade etmez bedeli de alınmalıdır.

İlk paragraftaki yazısı çalınan site yazarı dostumuz bir projesini yeterli reklam geliri elde edilemeyince bıraktı. Çok güzel fotoğrafçılık yazıları yazıyordu. Olan merak eden okuyucuya oldu. Yazıyı çalan forum ise her ay reklam gelirlerinden ihya oluyor.

Blog yazarlığını elbette dün ne yediğinizi yazmak için de kullanabilirsiniz. Bir çoğumuzun bir de böyle kişisel siteleri var.
Mutlaka kültür, sanat, derin konuları yazmak şart değil. Ama adamın birinin, sevdikleriniz hakkında yazdığınız güzel şeyleri alıp, kendisi yazmış gibi anlatmasında da bazı psikolojik sorunlar görüyorum. Bir yerde kopyalamak, kopyalayan kişinin kendisini değersiz olarak gördüğünü haykırması değil mi?

Ne acıklı ki kendi hayatında yaşadıklarını, mesleğini, etrafındaki insanları düzgünce anlatsa, binlerce okuru olabilecek insanlar bu çalıp çırpma işlerini yapıyor.

Bilişim hukukundan anlayan bir avukatın, kazanılacak tazminattan pay alma karşılığında blog yazarlarına ve orta ölçekli haber sitelerine hizmet vermesi gerekli.

Kendi adıma sitemden izinsiz içerik alan 5000 siteye tek tek dava açacak, bu davalara gidecek halim yok.

Bu iş gerçeğe dönüştüğünde en çok okura yarayacak. Bir şey aratınca tavşanın suyunun suyu aynı konunun bin tane kopyası yerine orijinallerini görecek. Kopya içerikli siteler erimeye başlayacak.

Sevgili Google’ım Sondan bir Önceki Sözüm Sana

Bu kadar senedir yazıları indexliyorsun ama halen güvenilir bir zaman damgası hizmeti sunmadın. Oysa içeriği oluştuğu anda indexleyen sensin. Halen kopya içeriğin orijinal siteden üste çıkmasını engelliyemiyorsun. Zaman damgasını bir yerde görmemiz lazım. Google Türkiye’den birisinin bunu önermesi gerekli.

 

Son sözüm reklamverenlere!

Reklam kampanyası için bir ajans ile anlaşıyorsunuz. Bütçenin bir kısmını geleneksel medyada gazete ve dergide reklam yayınlarken, bir kısmını Facebook ve Google Adwords reklamlarında kullanıyorlar.

Peki ya içeriği kaliteli, orijinal bloglar? 25 bin satan bir dergi bunu övünerek söylüyor ve sayfalarına istediği kadar reklam alıyor. Ya bloglar?

Bir çoğumuz bu rakamların çok üstünde insana ulaşıyor. Bu site her ay 100 bin civarı sayfa gösterimi yapıyor.

Ajansınıza sordunuz mu? “Bizim ürünümüz ve hizmetimize uygun bloglara reklam verdiniz mi?” dediniz mi?

Blogları kapsayan ve onları ayda 50 TL ellerine sıkıştırıp, aptal yerine koymaya kalkmayan, adam gibi bir reklam şebekesi arayışı halen sürüyor. Google reklamları Türkiye’de sadece Google’ı zengin ediyor.

Blog yazarı dostlarımdan  yazımda gördükleri eksiklikleri ve bu işin nasıl yapılacağı üzerine fikirlerini bekliyorum.

 



EPOSTA ABONELİĞİ İÇİN

Aşağıdaki formda e-posta adresinizi yazın, gelen e-postaya onay verin.


https://suleymansonmez.substack.com/
E-posta aboneliği için e-posta adresinizi eklemeniz, aşağıdaki konuları anlayıp izin verdiğiniz anlamına gelir.
Lütfen okuyunuz. Temel olarak, siteden (Güneşin Tam İçinde) ve yazardan (Süleyman Sönmez) e-posta bülten almaya izin vermek anlamını taşır. Bu iznin temeli: okunacak yazılar, izlenecek videolar, dinlenecek podcastlar, fotoğraflar, tanıtılacak ürün, kitap, site, uygulama, yapay zeka, eğitim, gezi, teknoloji, anket gibi içerikler ve kampanyalar olabilir. Bültenin içeriğinde, bülten sponsorunun ürün ve hizmetine ait bilgi, link ve banner yer alabilir. Bülten e-posta sistemi substack isimli dünyaca çok bilinen, güvenilir e-posta sistemi tarafından gönderilir. E-postalar yeni bir e-posta dağıtım sistemine geçmek dışında üçüncü şahıs ve şirketlerle paylaşılmaz. İşleyiş gereği yurtiçi ve yurtdışındaki server sistemlerinden hizmet verilebilir. Spam gönderilmez. İstediğiniz noktada, tek adımla her e-postanın en altındaki "Unsubscribe" seçilerek üyelikten çıkılır ve siz tekrar e-posta abonelik formuyla veya bülten sayfasında üye olana dek yeni e-posta almazsınız. İlginiz için teşekkür ederiz.


13 YORUMLAR

  1. Öncelikle yazı sonunda cidden dua okudum. (Nedeni için bknz. ff postlarına 🙂

    Özellikle yeni öğrendiğim MyFreeCopyright ilgimi çekti. Teşekkürler.

    Gelecek reklam gelirleriyle ancak domain ve hosting ücretini karşılayan blogcu arkadaşlara hangi avukat yardımcı olur ki olsa bile güzel ülkemde gelir dağılımı şöyle olur % 95 avukat ister, %5 yazıyı yazıp avukata para kazandırdığı için yazara verilir.

    Bence de zaman damgasını google düşünmeli…

  2. Mehmet bilmeyenler vardır açıklayalım 🙂
    Friendfeed sosyal ağında şöyle dedim.
    Blogum için yeni gelir modelim: Yazıyı beğendiyseniz bari bir dua okuyun!

    Elbette bu espriyle yapılan gönderme bizim okurlardan beklediğimiz tek şeyi, sevgiyi dostluğu anlatıyor 🙂

    MyFreeCopyrigt’ı denedim. Çalıştı. Sizlere de önereyim dedim. Daha önce tasdix ile pek çok kontor alıp zaman damgaları oluşturmuştum. Sahiplen de aynı mantıkla üretilmiş bir web servisi.

    Avukat reklamlardan değil çalıntı yapan sitelerden kazanılan tazminatlardan pay alacak ama %50 den fazla olmamalı payı 🙂 Taa ki bu çalıntı içerik eski bir hikaye olana dek.

    Google’ın zaman damgasını dile getirmeye devam edeceğim. Belki birileri “iyi fikir” diyerek arama motoruna ekler.

  3. Keleminize sağlık hocam. Tüm yazılarınız gerçekten kalem erbabı olduğunu gösteriyor. Bilgileniyoruz. Allah Razı Olsun.

    Kalem erbabı hırsızın hakkından gelmek için kalemi bırakıp sopa kapsa…
    Kalem erbabı dert erbabı…

    Orjinal blogdan adam akıllı kazanamadım. Çünkü çalıntılar götürdü bedelini. Ancak basit içerikli bloglardan emeğine göre daha iyi kazanılıyor. Burada bir adaletsizlik var ne yazık ki… (Ç) Alıntı içerik yayınlayanların adını bile anmıyorum.
    Keşke kul hakkı diye bir şeyi bilselerdi…

  4. Merhaba Süleyman Bey,
    yazinizi ilgiyle okudum.
    Yillardir yurtdisinda ikamet etmekte ve sektörün icinde yer almaktayim.
    Burada (Avrupa ve özelinde Almanya) kopyalama anlasildigi anda cok ciddi yaptirimlar var. Örnegin bir müsterim web sayfasinda bir yayinevine ait haritayi (yol krokisini demek daha dogru olur) kullandigi icin, uyari üzerine hemen kaldirdigi ve iyi niyetli olmasi dolayisiyla sadece 800€ ceza vererek bu isten siyrilabildi. Bundan daha yüksek meblaglar ödenmis örnekler de biliyorum.
    Tüm bu cezalar, uyarilar avukatlar araciligiyla dönmekte. Yani size hak vermekteyim. Bu durumun Türkiye’de de oturmasi icin birden fazla avukata ve davaya ihtiyac oldugunu düsünüyorum. Bu sayede yargi mekanizmasi bu konularda tecrübe edinecek ve bilirkisiler daha hizli ve elbette daha bilincli kararlar verebileceklerdir.
    Google konusunda ise size hak vermem biraz zor. Sitenize koydugunuz bir icerigi bundan 1 ay önce hazirlamis oldugunuzu varsayarsak bunu tespit etmek güc. Ayrica Google her siteyi hemen her gün taramamakta. Elbette PR’i ve sayfa gösterimi yüksek, yogun Backlink’e sahip (haber siteleri gibi) siteleri daha siklikla indekslese de icerigin orijinal mi kopya mi oldugu konusunda bir karar mekanizmasina sahip olmasinin zor olacagini düsünüyorum.

    Sevgiler ve saygilarimla

    Gökhan Özkan

  5. Akdenizli, yorumunuza aynen katılıyorum

    Gökhan Bey,
    Bir kere başıma geldi. Bir fotoğraf kullandım tüm kullanma hakları vardı. Ancak fotoğrafçı sanırım yanlışlıkla işaretlemiş. Aslında paylaşmak istemiyormuş. Siteyi barındıran şirketten sert bir uyarı geldi. Fotoğrafçı siteyi hosting firmasına şikayet etmiş. Aslında Türkiye’de de yapılabilir.

    Kendilerine İngilizce, yasalara duyduğum saygıyı ve suçum olmadığını fotoğrafı süratle kaldıracağımı söyledim.

    Yani istediğiniz kadar titiz olun böyle durumlar da var.

    Ancak Google konusunda ısrar edebilirim şöyle ki. Her indekslenen ve sayfanın sitenin bir ön izlemesini kendi cache belleğinde saklıyor. Zaten bu işi yapıyor. Biz yeni yazı yazdığımızda mesela WordPress Google’a haber veriyor zaten. Onlarca aram amotoruna ping yollayarak burada yeni bir yazı var kendi indeksinize alın diyor.

    Google bize seçenek surabilir. Ücretli de olabilir. Yazı yayınlandıktan sonra şu adresteki sayfamın bir kopyasını al, kendi serverinde sakla, üstünde de zaman olsun. Ben mahkemeye sadece sendeki serverdaki o gün alınmış olan sayfanın linkini delil olarak veririm yeter. Kimin daha önce yazdığı anında ortaya çıkar.

    Zor değil. Ancak ülkemizde böyle bir hizmet yok. Dünyada da tam bu anlattığım gibi bir site vardı sanırım. Bakıp bulayım adresi.

  6. Güzel bir öneri noterden çıktı alınıp bu şekilde kopyalanmanın önüne geçmiş oluruz yok emeğe saygısızlık bir ömür boyu sürer.

  7. Bu saatlerde sizi TGRT Haber’de görünce bir selam gönderelim dedim sayın hocam, emeğinize sağlık…. Her şey için…

  8. Yazınızı sonuna kadar okudum. Bende yeni bir blog yazarıyım. Elimden geldiğince özen gösteriyorum. Yazılarımın font değerine kadar en ince ayrıntısına kadar ilgileniyorum. Ayrıca siteme yazı yazanların yazılarına resimler ekliyor onları tabiri caizse makyajlıyorum. Yani gerçekten emek harcıyorum.
    Şimdi benimde yazılarım çalınsa “ki böyle bir şey şuanda imkansız çünkü gelen giden kimse yok, öyle ki arama motorlarından bile yok” sanırım bende hem çok üzülürdüm hemde çok sinirlenirdim.
    Fakat şöylede bir durum var. Sitem: http://www.fikiranaliz.com

    Adından da anlaşılıyor mu bilmiyorum sitem bir olgunun analizi ve fikirler üzerine kurulu bir site. Yani ben mesela sizin sitenizde ki bir eseri alıp eleştirebilir miyim? Veya övebilir miyim?
    Yani kopya içerik değil tamamen farklı bir şey. Sizin eseriniz hakkında başka bir eser yani? Bunun bir yaptırımı var mı? Bu format yasal mı?
    Birde denilmiş ki resimler falan damgalanıyor… Ben konuma resimleri google dan buluyorum. Bu suç mu? Sonuçta bunlar public değil mi?
    Ayrıca gene dediğim gibi tüm her şey hakkında yazıyorum. Mesela bir kullanıcım beğendiği bir eseri alıyor ve benim sitemde kaynak vererek yayınlıyor. Bu suç mu? Tüm bunlar için ne yapabilirim.

    Çok yeniyim bu blog yazarlığı işinde… Severek yapıyorum. Ama işin bu boyutu beni açıkçası korkuttu.
    Ayrıca bir şey daha. Yazınızı okuduğumda edindiğim sonuç şu oldu. Hem bu iş para kazandırmıyor vede hemde kendini korumaya çalıştığında hemde yanlış bir hareket yaptığında çok fazla para kaybettiriyor. Peki o zaman neden yazayım? Buna değer mi gerçekten? Sadece temamı düzeltmek için günlerimi harcadım. Resmen kod öğrendim. Bu kadar eziyet çıkışı olmayan bir dar sokağa girmek için mi?

    Yani efendi gibi blog yazmak kimsenin sizden bir şey çalmaması tüm bunlar para işi mi?

  9. Selçuk Bey merhaba,
    Sorularınız çok net ve önemli. Tek tek cevaplayacağım.

    Soru1) “Yani ben mesela sizin sitenizde ki bir eseri alıp eleştirebilir miyim? Veya övebilir miyim?”

    Cevap 1) Eleştiri yazılarında alıntılar yapılır. Örneğin eleştirmen eserin karşı çıktığı ya da onayladığı yerini edebi dünyada alıntı yapar. Aman dikkat tüm eseri değil. Bu bir paragraf gibidir. Mesela der ki “Şu web sayfasındaki, şu paragraftaki görüş” ve yazının tam web adresini vererek o paragrafı oraya ekleyebilir. Bu suç değildir. Ama tüm eseri yazıya ekleyip, “Önce okuyun, sonra eleştirilerimi okuyun” demek suçtur. İzinsiz alıntı anlamına gelir. Site sahibi özellikle izin vermişse açıklamış ve tüm yasal hakları devretmişse ancak bu mümkün olur. Ancak GPL veya CC lisanslarında bile mutlaka kaynak veriliyor. Yani bir Wikipedia maddesi bile mutlaka kaynak verilerek kullanılabiliyor.
    Kısaca: Bir paragraf alıntı yapın eleştirin. Ya da ilk cümleniz “Şu adresteki yazıyı okuyup gelin, eleştirimi okuyun” olabilir.

    Soru 2) “Bir de denilmiş ki resimler falan damgalanıyor… Ben konuma resimleri Google’dan buluyorum. Bu suç mu? Sonuçta bunlar public (kamusal) değil mi?”

    Cevap 2) Maalesef suç. Hem de çok sağlam bir suç. Diyelim bir fotoğrafçının veya fotoğraf satışı yapan bir sitenin fotoğrafını bir site aldı yazısına ekledi. Siz de bilemediniz gidip oradan fotoğrafı aldınız. Hem ilk kopyalayan hem siz suçlu olursunuz. Çünkü insanlar Google’da çıkan fotoğrafları kamuya bağışlamış değildir. Google gelir sitenizi gezer ve bunları arayanlara sunar. Bunlar public olmaz.
    Daha net anlatayım. Bir resim sergisi var. Gittiniz gezdiniz. Birini beğendiniz. Duvardan indirip alıp eve gidebilir misiniz? 🙂 Gidemezsiniz değil mi? Burada serginin yapıldığı mekan Google’dır. Ama fotoğrafın sahibi eser sahibi sanatçıdır.

    Bunun için aman dikkat diyoruz. Flickr sitesinde Creative Commons etiketli fotoğraflara bakın diyoruz. (http://www.flickr.com/search/advanced/?) Bir web sitesi yazarı asla Google’dan görsel malzeme aramamalıdır. Gerçek bir örnek vereyim gettyimages.com fotoğraf satar geçenlerde bir hak ihlalinde fotoğraf başına binlerce dolar aldı izinsz kopyalayandan. Türkiye’de hapis cezası da var.

    Soru 3)“Yazınızı okuduğumda edindiğim sonuç şu oldu. Hem bu iş para kazandırmıyor vede hem de kendini korumaya çalıştığında hem de yanlış bir hareket yaptığında çok fazla para kaybettiriyor. Peki o zaman neden yazayım? Buna değer mi gerçekten?”

    Cevap 3) Bence değiyor. Nedeni şu, insanlığa ve ülkenize hizmet ediyorsunuz. Sizin yetişmeniz için binlerce insan size bir şeyler kattı. Emek harcadılar. Bazılarının karşılığı bile olmadı. Askerde bir arkadaşım bana yılın 11 ayı devletten aldığı ihalelerle geçindiğini ve 1 ayı mutlaka çok çok ucuza neredeyse bedavaya yine devlet için çalışarak harcadığını anlatmıştı. Sonuçta bu insanlar ve ülke bizim ülkemiz. Yazmayı seviyorsanız birilerinin gelip okuması tanışmanız eşsiz bir şeydir. Dünyada her işin zor ve kolay yönleri vardır. Benim sitemden çalınan yazılar bir milyon tane bile olsa, binlerce insan ilk kez burada yazıldıklarını bilecekler. Böylece eşsiz bir buluşmanın tadını alacağız.

    Ancak “Ben bu blog işinden nasıl para kazanırım?” derseniz, ancak reklam haber yazarak veya kendinizi ünlü yapıp mesleğinizle ilgili projelerde danışmanlık gelirleri ile bir şeyler kazanabilirsiniz. (Her ikisi de tatsız ve sevemediğim işler)

    Türkiye’de blog yazarlığı bir sevgi işidir. Yabancı blogların aylık binlerce dolarlık reklam gelirleri bizde bir türlü gerçek olamadı. Bunun suçunu artık kendimizde aramıyoruz. Biz kaliteli içeriği sunduk. Burada suçlu olan bizi desteklemeyen ajanslar ve reklamverenler. Sabırla blogların etki gücünü görmelerini bekliyoruz.

  10. Süleyman Bey ilginize çok teşekkür ederim. Çok net ve güzel cevaplar olmuş. Mevcut durumu çok güzel ortaya koymuşsunuz.
    Fakat bu durum pek de hoşuma gitmedi açıkçası. Öyle görünüyor ki bu biraz zengin işi. Eğer zevk için dahi olsa yazacaksanız site açmanın bir masrafı var. Bildiğim kadarı ile ne kadar büyürse de o kadar masrafı artıyor. Büyümezse de o bahsettiğiniz heyecanı insan yakalayamıyor.
    Bu internet yazarlığında temasından tutun korumasına kadar bir çok masraf kalemi mevcutmuş. Birde hukuksal boyutunu öğrenince şevkim baya büyük bir darbe aldı. Bari şu resim olayı olmasa idi iyi olurdu.
    Gerçi o konuda söyleyeceklerim var. Ben yasaların bu konuda yetersiz olduğunu işin mantığını anlamadığını düşünüyorum. Sizin bahsettiğiniz gibi bir galeri mantığı yok burada çünkü.
    Daha ziyade yayınlanan site için kullanılabilir bu. Google u galeri diye örneklendirmek yanlış olur. Adamın sitesi galerisidir bunu kabul ediyorum.
    Ama şunu öğrendim yakın zamanda siz müracaat ediyorsunuz google veya diğer arama sitelerine. Onlar öyle geliyor ve sizin eserinizi alıp yayınlıyor. Yazıları bir yere kadar anlarım. Arama motorlarının çalışma prensibi yüzünden ziyaretçi akışı için gerekli. Ama resim bizim girdiğimiz bir şey değil. Biz onun tanımlamasından ancak yola çıkarak onu bulabiliyoruz.
    Yani demek istediğim eğer resim sahibi o resme bir kod isim verse zaten google dan kimse gelip bulamaz. Bir tanım girmesi demek bunu ben public yapıyorum demek. İşte burada kanunların buna hakim olması gerektiğini, sadece sitelerde bu korunaklı şekilde yayınlanan resimlerin alındğında bir işlem başlatması gerektiğini düşünüyorum.
    Yanlış mı düşünüyorum?

SİZİN DÜŞÜNCENİZ NEDİR?

Yorumunuzu yazınız
İsminizi Yazınız